31 Mayıs 2009 Pazar

TÜRKİYE'DE EŞCİNSEL OLMAK!



Bir insan doğuştan sakat olduğu için yargılanabilir mi? Mesela kör olduğu için dışlanmalı mı? Daha doğarken görme yeteneğine sahip olmamak bir hastalık mıdır? Körlüğe sonradan başa gelen bir kaza ya da rahatsızlık sebep olmadığı sürece, tıp dünyası bile bu durumu bilime dayandıramayıp ilahi adaletin bir tecellisi olarak değerlendirebiliyor çoğu zaman.
Nilüfer KARACİĞAN ŞAŞMAZ


Doğuştan sahip olunan fizyolojik problemler hastalık olarak değerlendirilmezken neden psikolojik problemler halen bir hastalık olarak değerlendiriliyor? Pek çok kişinin aksine farklı dürtülere ve hislere sahip olan insanlar neden toplum tarafından anormal olarak değerlendiriliyorlar? Avrupa Birliği’nin kapısını yıllardır çalmaktan aşındıran bir ülke olarak, eşcinselliği ilaçla tedavi edilebilecek utanç verici hastalık olarak görmekten vazgeçmeliyiz artık. Hemcinsine istem dışı ilgi duyuyor diye zoraki evlilikler yapıp hayatlarını karartan, her sabah işine giderken kendisini tiyatro sahnesine çıkıyor gibi hisseden, okulunda, sınıfında, arkadaşları arasında kendini bir yabancı gibi gören bu kitleyi artık göz ardı etmekten vazgeçmeliyiz. Onların yaşadıkları zorluklara, hissettikleri acılara, yerli yersiz maruz kaldıkları hakaretlere yabancı kalmamalıyız.

Geçenlerde evde oturmuş film seyrediyordum. Dışarıdan ağlayan bir kız sesi geldi kulağıma. Hemen filmi durdurdum ve ne olduğunu anlamak için başımı camdan çıkardım. Ses karşıdaki apartmanlardan birinden geliyordu. Tahminim 19, 20 yaşlarında bir genç kız annesine ağlayarak erkeklerden nefret ettiğini, dokuz ay birlikte olduğu sevgilisinin onu en yakın kız arkadaşıyla nasıl aldattığını anlatıyordu. Sonra birden “Ben denedim, erkek arkadaşlarım oldu, bu benim tercihim değil, lütfen beni anla, Burcu’yu çok seviyorum” diyiverdi annesine. Açıkçası o an bu itirafın gelmesini beklemiyordum. Eminim cinsel kimliğini ifşa eden bu genç kızın annesi de beklemiyordur. O annenin o an neler hissettiğini ve ilk etapta kendisini ne kadar çaresiz hissettiğini anlayabilirim. Ancak kızını hemen doktora götürüp vakit kaybetmeden tedavi ettirmek için ikna etmeye çalışmasını anlayamıyorum. Zaten az sonra mahalle bu kez “Anne bu bir hastalık değil, bu benim tercihim değil, içimde olan bir şeymiş ben henüz farkına vardım” sesleriyle inlemeye başladı. Bu arada yanlış anlaşılmasın, tüm bunların hepsine şahit oldum diye kimsenin özel hayatına tecavüz etmiş gibi hissetmedim kendimi. Çünkü ortada hissettiklerini artık içinde barındıramayan ve kimliğini tüm dünyaya itiraf etmeye çalışan bir kız vardı orada. Kimin ne duyduğunun umurunda olduğunu hiç sanmıyorum. O geceden sonra günlerce durumu bir türlü kabullenemeyen annenin balkondan gelen hıçkırıklarına şahit oldum. Şu an ne durumdalardır bilmiyorum ama şahit olduğum bu olay Türkiye’de eşcinsel olmanın, eşcinsel doğmanın ne kadar zor olduğunu uzun uzun düşünmeme sebep oldu.



Ardından bu kez de tüm Türkiye’nin tanık olduğu başka bir olay patlak verdi… Hakaretlere ve tacizlere uğrayabileceği ihtimaline karşı kendisinde askerlik yapma cesaretini bulamayan Hakem Halil İbrahim, askeri kurula başvurusu sonucu “Psikoseksüel bozukluk” teşhisiyle askerlikten muaf tutuldu. Bunun üzerine kendini bilmez İl Hakem Kurulu üyeleri konuyu ifşa etmekte bir sakınca görmediler. Sonrasını az çok biliyorsun… 14 yılını sevdiği işi yapmaya adayan bir adam, sırf eşcinsel olduğu için mesleğini yapmaktan men edildi! İşlerin bu raddeye gelmesine sadece İl Hakem Kurulu sebep olsa bir derece, Merkez Hakem Kurulu ve Futbol Federasyonu da Halil İbrahim’in, verilmiş olan “Görevini yapamaz” kararını destekliyorlar. Halil İbrahim, hakkını arayacak elbet. Ok yaydan çıktı artık. Kaybettiği haklarını geri kazanmak için gerekirse İnsan Hakları mahkemesine başvuracağını söylüyor. Ben de kendisini ve onun nezdinde aynı durumda olan tüm eşcinselleri sonuna kadar destekliyorum.

P.S: Her şeyi sonuna kadar yaşamış, artık hiçbir şeyden zevk almayan ve sadece sapkınlık amaçlı bürünülen eşcinsel kimlikleri gerçekleriyle karıştırmayalım!

29 Mayıs 2009 Cuma

ANNE GÖBEK ADIMI ACUN KOOOY!



Yabancı ülkeler, dünyaca ünlü starlar dolayısıyla bol keseden eğlence ve Acun Ilıcalı ayrılmaz bir kavram beynimizde. Kıskanıyorum onu, gıpta ediyorum… Keşke ağabeyim olsaydı, ya da kardeşim ya da kuzenim. Ya da göbek adım Acun olsaydı da şansım onunki gibi yaver gitseydi…
Nilüfer KARACIĞAN ŞAŞMAZ



Hep merak etmiştim, Fear Factor’un yapımı nasıl gerçekleşiyor tam olarak?
Bütün dünya ülkeleri Fear Factor’ü Arjantin’de çekiyor. Bunun nedeni de çok tehlikeli oyunlar olduğu için belli bir can güvenliği sağlanmış olması gerekiyor. Hollandalı bir şirket Arjantin’de platformlar kurmuş, stüdyo ortamı yaratmış. Ülkeler de ekip ve yarışmacı olarak gidip orada çekimlerini yapıyorlar.

Siz orada çekim yaparken yan platformda da başka ülkeler çekim yapıyor mu?
Yan tarafta değil, mesela pazartesi biz yapıyorsak çekimi salı günü başka ülke. Aynı gün aynı anda çekim yapan da var ama biz yalnız olmak istedik. Daha fazla para ödeyip böyle bir talepte bulunabiliyorsunuz.

Sen hep kıskanılan biri oldun işinden dolayı. Ahtın falan mı vardı, tüm dünyayı gezeceğim diye yada ne bileyim çok gezmeyi seviyordun da bu işler planladın mı?
O biraz ismin kadere tecellisi gibi bir durum. Acun’un anlamı da dünya. Rahmetli babam koymuş. Benim dünyayı gezeyim diye bir derdim yoktu ama iş ortamında zaman içerisinde gelişti. İlk yurt dışı işim, Nijerya milli takımının menajerliğiydi…

Yurt dışındayım diye yorum yaptığın maç mıydı o?
Yok o ayrı, orada Türkiye’deydim, Dünya Kupası maçlarıydı, Paris’ten bağlandım demiştim.

Arakadan sesler geliyor tabii…
Brezilyalı taraftarlar coştu demiştim ama arkadan gelen ses hiç onları andırmıyordu tabii. Arkadaşlar enerjik davranıp, Gülden Karaböceğin Brezilya versiyonlu şarkısını söylemişlerdi. Beni bayağı zor durumda bıraktılar.

Aman Allah’ım!
İşte futbol takımlarının peşinde dünyayı gezmeye başladım, ondan sonra bir anda kendimi Acun Firarda’da buldum diyebilirim.

Hep böyle devam edecek misin?
Acun Firarda’yı yapmıyorum artık. Dört yıllık bir idmanım var. Bu konuda da bizden daha iyi prodüksiyon yapacak şirket zor çıkar diye düşünüyorum. Her şeye bir çözüm üretebiliyoruz çünkü. Çok iyi iletişim kurup problemlere çok iyi çözüm bula
biliyoruz.

Evet hem de hiçbir dili o kadar da muhteşem konuşmamana rağmen herkesle bir şekilde iletişim kurabiliyorsun.
Eleştirenlerin söylediği kadar kötü İngilizcem yok ama evet tüm dillerde çok ortak kelimeler var. O kelimelerle mimikleri de katarak bir şeyler konuştuğun zaman karşındaki seni anlar. Bir de benim iletişim konusunda yeteneğim de var biraz.


















Pasaportunu çok merak ediyorum!
Beş tane bitti. Altıncı için tekrar başvurmam gerek bu yakınlarda, sayfası bitti. Tabii biz her yere vize almak durumundayız millet olarak. Yurt dışında özellikle çok aptallaşıyorlar. Görevliye pasaportu gösteriyorum mesela, sayfa, say
fa, sayfa dünyayı gezmiş gibi oluyor adam. Ne iş yapıyorsun diye genelde soruyorlar zaten.

Hangi ülkenin ne özelliği var iyice fikrin olmuştur herhalde?
105 ülke gezdim, iyi kötü bir fikrim olmuştur.


Peki bize en çok benzeyen ve en uzak olan ülkeler nereler?
Arjantinliler bize çok benziyorlar. Bizden
bu derecede uzakta olan ve kendimi bu derece evimde hissettiğim tek yer. En uzak olan ise uzak doğulular. Çin’liler, Japonlar… ciddi uzaklar. Görünce kaçıyorlar, konuşmuyorlar.

Başına gelen en büyük talihsizlikler neler oldu? Mesela kesin zehirlenmişsindir…
Yok, hayatımda hiç zehirlenmedim. Hastalanıp, zat
ürre olduğum falan oldu ama. Bizim başımıza hiç öyle olağan üstü bir şey gelmedi. Tabii ufak tefek sorunlar yaşadık en büyük sorun bizdik aslında. Çok rahat bir ekip olduğumuz için. Yine de dediğim gibi tüm sorunlarımıza iki üç dakika içinde çözüm bulabiliyoruz.

Gördüğüm kadarıyla çok yoğunsun, telefonun bir an susm
uyor. Yorulmuyor musun hiç? Bazen evimde oturup ayağımı uzatayım demiyor musun?
Ben o konuda hakikaten zehirlendim artık. Aşırı işten oturamıyorum evde. Tatile götürsen beni duramam orada. En kötü iş konuşurum çünkü. Psiko
lojik olarak rahat değilim. Bunu övünerek söylemiyorum sana, inan ben de şikayetçiyim.

Eşin rahatsız olmuyor mu bu durumdan?
Oluyor. Oluyor ama ben de şikayetçiyim. Birlikte şikayet ediyoruz. “İşten başka bir şey düşünemiyorsun” diyor “Evet” diyorum maalesef!

Aklıma gelmişken Fear Factor’de yapılanlara ekşimiş bir surat
ifadesi ile bakıyordun. Yarışmacıların yaptıklarını yapabileceğini düşünüyor musun?
Her insan her şeyi yapar ama neyin karşılığında. Ç
ok hayati bir şey olur ben de yaparım. Parayı küçümsemek için değil ama üç gün yarışmaya 50 bin TL…

Bence az para, ben yapmam.
Sizin maaşlar iyi herhalde, Allah arttırsın gözümüz yok ama pek çok kişiye göre o para fazla. Kazananlar çok sevindi. Allah’tan sen kazanmadın beğenmeyecektin demek. Sana kazandırmazdık zaten…

Fear Factor sosunun içinde ne vardı mesela?
Bilmiyorum, barmen hazırlıyor ama sana şöyle söyleyim;
on santim yaklaşamazsın kokusundan.

O derece iğrenç!!!
O derece, içenlerin görüntülerinin çoğunu vermiyoruz, devamı var aslında ama içtikten sonra yarışmacı yere kapaklanıp iki büklüm kasılıyor.

Siz karışıyor muydunuz ne içileceğine ne yeneceğine?
Biz seçiyorduk, onlar uyguluyorlardı. Onlar bize 150 oyun veriyordu biz arasından arkadaşların seveceği şeyleri seçiyorduk.

En bağışıklık kazanmış ülke hangisiymiş sordun mu Arjantinlilere?
Sordum, Meksika’ymış. Çok vahşilermiş. Yemek olaylarında, bizim telaffu
z edemediğimiz şeyleri yiyorlarmış. Ben de İngilizleri izlemiştim. Bebek gibi kız, tavada pişmiş fareyi yedi! Zaten yemek olayında çok ileri gitmedim. O derece iğrenç olmak istemedim.

Daldan dala atlıyorum ama Acun Firar’dayı tekrar başlatmayı düşünüyor musun?
Şu an için düşünmüyoruz.

O dönem insanlardan teklif geldi mi ekibe katılmak için?

Günde bin kişi sitemize talepte bulunuyordu!


Peki beni de aranızda görmek istersen aklında bulunsun Acun.
Olabilirdi aslında renk katarsın.

Hangi takımı tutuyorsun bu arada?

Ben Fenerbahçeliyim ama olabildiğince objektif olacağım.


Ben hiç objektif bir Fenerli görmedim ama…
İlk defa görüyorsun işte, karşında.

Hiç inanasım gelmedi.

Objektif Galatasaraylı gördün mü?


Gördüm tabii, hepsi.
Sen Galatasaraylısın galiba.

Evet.
Sende değilsin objektif bak.

Yok bizi Fenerbahçe camiası bu hale getirdi.
Allah kurtarsın diyelim.

(2007)

P.S: Neymiş? Bir Galatasaraylı bir Fenerbahçeliyle karşı karşıya gelirse eninde sonunda konu futboldan açılır, herkes en büyük olduğunu sonuna kadar savunur. Kimin haklı olduğu önem değildir, son sözü kimin söylediği de. En güzeli bu bahsi bir an önce kapatmak ya da konuyu değiştirmektir:)

28 Mayıs 2009 Perşembe

TEOMAN/HARBİYE AÇIK HAVA/5 HAZİRAN


BAMBAŞKA BİR TEOMAN GÖRMEYE HAZIR MISIN?


Geçtiğimiz yaz Harbiye Açık Hava konserleri kapsamında Teoman’ın “Paramparça Senfoni” sini izlemeye gitmiştim... Teoman’la birlikte performans veren 50 kişiden oluşan Borusan Filarmoni Orkestrası’na rağmen sahnede sıcacık ve samimi bir hava vardı. Rock duayeninin, şimdiye kadar izlediğim konserlerinde görmeye alışık olmadığım takım elbisesi ve rock sound’undan tamamen uzak gerçek bir klasik müzik sound’unda verdiği perfomansı gerçekten görülmeye değerdi.

Çok mu merak mı ettin? Tamam o halde. 5 Haziran’da Harbiye Açık Hava konserleri Teoman ile start alıyor. Şiddetle tavsiye ederim. Bambaşka bir Teoman görmek için bu fırsatı kaçırma!

25 Mayıs 2009 Pazartesi

KÜLTÜRLEN BİRAZ!


Kültür illa ki sinemaya, tiyatroya, müzeye gitmekle mi olur? Gönlünde, beyninde başka kültürlere de yer açmalısın. Hele bir de erkek arkadaşın varsa, lig biterken kolları bir an önce sıvamalısın ki yaz boyunca iyice çalışıp önümüzdeki sezona bomba gibi başlayasın.
Nilüfer KARACIĞAN ŞAŞMAZ


O maçlardan, pozisyonlardan bahsederken boş duvarlara bakıp kalacağına, sıkılacağına, seninle ilgilenmediğini düşüneceğine sen de tartışmalara katılabilir ve onu yürekten mutlu edebilirsin. Maalesef yaptığım sokak anketi neticesinde bu konuda ne kadar eksik olduğunuzu görmüş oldum:) Silkelenin bayanlar!

Önce kendini test et bakalım bukonuda ne kadar bilgilisin. Sonra da futbol terimlerinin gerçek anlamlarına göz atıp sular seller gibi ezberle.

Korner nedir?
Biri:
Herhalde köşe vuruşu. Köşeye yapılan vuruşa deniyor.
Out nedir?
Biri:
Kale tarafından dışarı yapılan atış.
X
Bir maçı kaç hakem yönetir?
Biri:
Üç.
X
Sayabilir misin detaylı?
Biri:
Orta hakem, kenarda duran var ismini bilmiyorum, kalelerin arkasında duran var bir de. X
Korner ne demek?
Biri:
Köşe vuruşu.
Penaltı ne demek?
Biri:
Faul olduğunda ceza sahası içindeyse, hakemin verdiği karardır.
X
Ofsayt nedir?
Biri:
Topun çizgi dışına çıkmasıdır.
X

Ofsayt nedir?
Diğeri:
Çok detaylı bir şey, sevgilimi çağırayım o anlatsın. Bana üç kere anlattı hala tam olarak anlayabilmiş değilim. Öyle bir şey işte. X
Topun Taç’a çıkması nedir?
Diğeri:
Topun kenar çizgilerinden dışarı çıkmasıdır.
Ceza sahası nedir?
Diğeri:
Penaltının olduğu yer. Faul olunca penaltı olur.

Ofsayt nedir?
Öbürü:
Top geldiği zaman o sporcunun rakip oyuncunun gerisinde olmalı.
Hangi iki oyuncu?
Öbürü:
Kaleciyle kalecinin takımındaki oyuncu.
Ofsayt olduğu zaman ne olur?
Öbürü:
Gol olsa da sayılmaz!
Out nedir?
Öbürü:
Topun dışarı atılmasıdır.
Nerden?
Öbürü:
??????????????
X

Görüldüğü üzere durum pek iç açıcı değil. Ama moralimizi bozmuyoruz…

FIFA: Uluslararası Futbol Federasyonu, yani İngilizce mealiyle; Federation International of Football Association'ın kısaltılmış halidir. Yüzyılı aşkın süredir var olan bu kurum, dünya çapında futbol karşılaşmaları düzenlemektedir. Bir yerlerde illa ki duymuşsundur zaten...

UEFA: Avrupa Futbol Birliği’nin kısaltılmış halidir. Bunun da İngilizce meali; Union of European Football Association’dır. Her yıl bünyesi altındaki futbol takımları arasında karşılaşmalar düzenler (Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası gibi). Avrupa’nın futbolu ondan sorulsa da FIFA çatısı altında çalışır.

Hakemler: Toplam 17 kuralı olan oyunu yöneten, oyunla ilgili kararları alan kişidir. Biri ortada, ikisi sahanın karşılıklı olarak yanlarında olmak üzere üç tanedirler. Bir de dördüncü hakem vardır ki, kendisi sahanın dışında bulunur. Yalnız o, diğer hakemler gibi koşturmaz. Yedek kulübesini ve teknik direktörleri kontrol eder. Eklenecek zamanları orta hakemden aldığı direktif doğrultusunda işaret eder.

Ceza Sahası:
Futbol sahasının her iki ucunda bulunur. Kaleci bu alanda eliyle serbestçe top tutabilir. Kaleye oldukça yakın olduğu için
gol tehlikesi fazladır. Bu yüzden söz konusu alan içerisinde yapılan hareketler son derece ayrıntılı ele alınır. Örneğin eğer oyuncu ceza sahası içinde faul yaparsa takımı penaltı ile cezalandırılır.

Gol:
Futbolda topun kale çizgisini geçmesi durumudur ki herhalde bilmeyen yoktur! Ama yine de tanımlamadan geçemedim.

Ofsayt: Erkek arkadaşın futbolu bilip bilmediğini bu terimin anlamını sorarak test edebilir haberin olsun! Çünkü, ofsayt onların arasında bile ciddi tartışmalara sebebiyet veren bir pozisyondur. Erman Toroğlu ve Şansal Büyüka her maçın ardından yıllardır birbirlerini neden yiyip bitiriyorlar sanıyorsun? O pozisyonlar saatlerce ekranlarda neden döndürülüyor sanıyorsun? Ofsayt mı? Değil mi? Ofsayt mı? Değil mi?...
Öncelikle şunu unutma; bu kuralın var olmasındaki başlıca sebep, her atılan şutun gol olmasına engel olmaktır. Basitçe ifade etmek gerekirse; A takımı tarafından topun son oynandığı anda, B takımının kalecisiyle A takımının oyuncusu arasında B takımından kimse olmazsa, ofsayt olur. En kötü ihtimalle rakip oyuncular aynı hizada olmalıdır ki; ofsayt bayrağı kalkmasın. Anlayacağın ofsaytsız bir futbol maçı düşünülemez çünkü o bir maçta adrenalin salgılayan en önemli kuraldır. Ha bir de unutmadan, hakem ofsayt kararı verdiğinde, “endirek serbest vuruş” olur.

Serbest Vuruş: İkiye ayrılır...

Direkt Serbest Vuruş: Oyun esnasında bir oyuncu faul yaparsa karşı takım tıpkı penaltı gibi duran topa vurma hakkı elde eder. Aradaki fark; kaleci ve vuruşu yapan oyuncu arasında kalecinin takım arkadaşlarınca baraj kurma haklarının olmasıdır. Kaleye isabetli bir atış yapıldığı taktirde gol olur.

Endirek Serbest Vuruş: Oyuncu topu istediği yere doğru atabilir. Ancak top kaleye isabet etse dahi bu gol sayılmaz. Gol olabilmesi için, topun en az iki oyuncuya temas etmesi gerekir. Anlayacağın, atış doğrudan kullanılırsa ve top kimseye temas etmeden kaleye girerse o atılan, asla gol sayılmaz.

Penaltı: Maç sırasında kaleye 11 metre uzaklıktaki penaltı noktasından duran topa vurmak suretiyle yapılan atıştır. Penaltı kararı hakem tarafından verilir. İsabet ettiği taktirde gol olur. Penaltı atışın sırasında ceza sahası ile ceza yayında kimse olmamalıdır. Penaltı’yı kullanacak takım bu karar alındığı taktirde gol atmışçasına sevinir, bayram eder.
NOT: Penaltı maç esnasında uygulanan bir kural olduğu gibi final maçlarında uzatma sürelerine rağmen eşitlik halen bozulmamışsa takımlar tarafından karşılıklı olarak da atılmaktadır. En fazla golü atan, kazanır!.

Out: Top, atak yapan takımın vuruşunda, üç kale direğinin içinden değil de dışından son çizgiyi geçerse meydana gelen olaydır. İçinden son çizgiyi geçerse resmen gol olur!

Taç: Topun yan sahadan çizgi dışına atılmasıyla gerçekleşen ve en az tartışma yaratan kuraldır. Topu dışarı atan takımın rakibi topun çıkış noktasından saha içindeki takım arkadaşlarından birine elle atış yaparak oyunu devam ettirir.

Korner: A takımının, B takımının sahasındaki köşe noktasından kullandığı atıştır.

Faul
: Maç esnasında rakip takım oyuncularına yapılan kural dışı hareketlerin tümüdür. Örneğin, rakip oyuncunun formasını çekmek, çelme takmak, itmek kısacası rakip oyuncuyu engelleyecek tüm hareketler faul olarak değerlendirilir. Faul yapan oyuncu hakem tarafından cezasız bırakılmaz. Özellikle de ceza sahası içinde yapılan faul hareketlerinin cezası çoook büyük olur.Kanattan kanada: Sahanın bir ucundan diğer ucuna atılan uzun paslardır. Başarılı bir atış yoğun tezahüratlara sebebiyet verir.
(2006)

P.S: Ben daha iyi biliyorum diyen varsa, yorumlarını bekliyorum:)
P.S: Zamanında beni bu konuda bilgilendiren Kazım Kanat'ın anısına...




ÇIKTI... CANIMIZ PORTECHO'MUZUN "STUDİO PLASTİCO" ADLI ALBÜMLERİ HAZIR!


Tan Tunçağ ve Deniz Cuylan ikilisinden oluşan Portecho’nun “Studio Plastico” adlı yeni albümleri çıktı!

Yanlız bu albümün bir farkı var: İkili, ‘80 ler gibi tek bir döneme gönderme yapmaktan çok, eski tarzlarını korumak kaydıyla, daha fazla referans barındırmayı denemişler. Sonuç olarak; klasik dans ritimlerinden biraz daha uzak, daha aksak, zaman zaman R&B, breakdance veya breakbeat’i andıran ritimler duyabileceğin bir albüm çıkmış ortaya.

P.S: Vakit kaybetmeden bir tane edinmeli!

GÖNEN "VESİLE"SİYLE MİKROFONLAR ELE!


Gönen Türk pop müziğinin son dönemdeki başarılı isimlerinden biri. Kendisi ikinci albümünü piyasaya çıkartmadan hemen önce çok şirin ve yaratıcı bir iş çıkardı.


Neden mi bahsediyorum? Efendim, Gönen “Vesile” adlı parçasının farklı versiyonlarının yer aldığı bir yaz single’ı hazırladı. Veee bunun yanına bir de kareokesini ekledi. Eğer sen de benim gibi her fırsatta şarkı söylemek için deli olanlardansan, Gönen sayesinde evinde kareoke keyfi yaşayarak şarkını sevenlerinle paylaşabilirsin:)

HATIRLATIRIM: Gönen, Serdar Ortaç, Gökhan Özen, Ferhat Göçer gibi isimlerle çalıştı. Best FM' de artık klasikleşen canlı istek programları “Gönen'le” ile müzik hayatına devam etti. Eski ve yeni şarkılarının haricinde programda gelen istek şarkıları gitarı ile söyleyen Gönen, her pazar akşamı canlı yayında dinleyicileri ile buluşmaya devam ediyor…

P.S: Acilen bir “Vesile” edinmeli!

ÇIKTI... "BEN BUNLARI HAK ETMEDİM"/MURAT 3


Çoook dertli bir anında kendi kendine ‘‘Ben Bunları Hak Etmedim” şeklinde söylenirken bir anda ortaya aynı isimli bir şarkı çıkartıverdi Murat 3...


Sözlerinin aksine hüzünlü değil hareketli bir ritme sahip olan parçada, Balkan ezgilerinin yanı sıra Fransız chansonları ve flamenko etkileri dikkat çekiyor ve de bu yaz herkesi eğlendireceğe benziyor. Albümde tek bir parça yok tabii ki. Söz ve müzikleri Murat 3’e ait olan 5 şarkı ve 2 tane de remix mevcut.

BİLELİM: 12 yaşından beri söz yazıp müzik yapan Murat 3, İzmir’de doğmuş. Kendisi, Dokuz Eylül Üniversitesi devlet konservatuarı opera ve konser şarkıcılığı ön lisans bölümünden mezun. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda da oyunculuk yapan ve bir çok reklam filminde oynayan Murat 3, söylediği şarkıların tümünü de kendisi yapmış.

P.S: Murat 3 “Ben bunları hak etmedim ama siz eğlenmeyi hak ettiniz” diyor, albümünden söz ederken. Burada yine meraklı kişiliğim yakamı bırakmıyor. Murat’ın neyi hak etmediğini öğrenmezsem çatlarım!

22 Mayıs 2009 Cuma

ERKEKLERİN KORKULARI!


İlişkilerden yana sadece kadınların mı dertli olduğunu sanıyorsun? Hemen yanıldığını belirteyim. Erkeklerin de dertleri başlarından aşkın aslında? Sadece onlar fazla dile getirmiyorlar hepsi bu. Sıradan bir göz atalım…
Nilüfer KARACİĞAN ŞAŞMAZ

İlişki Sendromu
Erkekler, kadınlar ilişkiyi bir şekilde yönlendirmeye çalıştıklarında bunun farkına varıp kendilerini baskı altında hissedebiliyorlar. Örneğin haftada bir ya da iki kere program yapılıp da dışarı çıkıldığında kadınların "Biz şimdi neyiz?" "Ben senin kız arkadaşın mıyım?" Ya da "Sen benim erkek arkadaşım mısın?" gibi soru yağmurlarına tutulduklarını söylüyorlar. Bu soru yağmuru cevaplar olumlu olsa bile onların hoşuna gitmiyor. Çünkü onlar bu tür ince işlerin sözlerle müdahale edilmesi yerine doğal bir şekilde kendiliğinden gelişmesi gerektiğine inanıyorlar.

Reddedilme Korkusu
Uzaktan uzağa bir kadınla uzun uzun bakıştıklarında karşı taraftan olumlu bir tepki alacaklarını düşünerek tanışmak üzere menzile kilitlenip yakın temasa geçiyorlar. Ancak o gözlerinin içi gülen ve dakikalarca kur yapan kadın tamamen farklı bir tepki verebiliyor ve yeşil ışık yaktığı erkeği neredeyse aşağılarmışçasına geri çevirebiliyorlar. Erkeklerse bu duruma nasıl bir anlam yükleyeceklerini hala bilememekteler!

Kara Bela: Kozmetik
İlk randevularda kadınların gerçek yüzlerini anlayamıyorlar. Mecazi anlamda demiyorum, gerçekten o makyajın arkasına gizlenen yüzü görüp yanılan ve hayal kırıklığına uğrayan erkeklerin sayısı küçümsenmeyecek kadar fazla. Bu durumdan şikayetçiymiş neticede saygı değer karşı cinslerimiz. Onların ruju mu varmış? Pudrası mı varmış? Bir jöleleri varmışmış o kadarmış? Ne yani makyaj da mı yapamayacağız yahu?

Yalancının Mumu
Kadınların erkeklerden daha yalancı olduğunu düşünüyorlar. Kadınların her zaman doğru söylemediklerine inanıyorlar ve kendi kendilerine senaryolar üretiyorlar. Üstelik bu yalan konusunda onlara oranla çok da başarılı olduğumuzu savunup bizden bu konuda ders almaları gerektiği konusunda birleşiyorlar.

Kıskanç Kediler
Bir güven problemidir gidiyor... Erkek milletine göre kadınlar, mütemadiyen her şeyden şüphe duyuyor ve pimpirikleniyorlar. Hele hele kıskançlık en kapanmaz yaraları. Onların bir dereceye kadar kıskanılmak hoşlarına gitse de fazlası ilişkilerini olumsuz yönde etkiliyor. Kendilerine güvenilmeyen bir ortamda sevgiden, aşktan, mutluluktan nasıl söz edebilirler ki?

İlgi Hastaları
Sevgilileri ile ne kadar mutlu bir ilişkileri olursa olsun, yanlarında arkadaşları varken kendilerinden ekstra ilgi bekleyen kadınlara deli oluyorlar. Sonuçta onlara göre, ortamda arkadaş muhabbeti dönerken çifte kumrular gibi el ele göz göze romantizm yaşamanın bir anlamı yok. Eğer bu konuda rahatsızlıkların varsa aman ona çaktırma.
(2004)

P.S: Sözü geçen konu başlıklarını göz önünde bulundurursan belki bundan sonra erkeklerle barış içinde yaşaman mümkün olabilir:)

20 Mayıs 2009 Çarşamba

RETRO GOLD PARTY/SUADA/3 TEMMUZ


80’li yıllara adanan party serisinin ilkinde, dünya çapında 120 milyonu aşan satış rakamıyla tüm zamanların en popüler Alman müzik grubu olan MODERN TALKING’in sesi THOMAS ANDERS 25. yıllık müzik kariyerinde ilk defa sahne alacağı İstanbul’da en güzel Modern Talking hitleriyle unutulmaz bir konser verecek…

Partide Seni Neler Bekliyor: Thomas Anders (Modern Talking) konserinin dışında, 70, 80 ve 90’ların en güzel hitlerini, DJ performanslarını, 80’ler makyaj köşesi, müzik market ve renkli atraksiyonlar.

Programlan:
21:00 / Kapı açılış
21:00 – 22:45 / 70s, 80s & 90s DJ performansı
22:45 – 00:15 / Thomas Anders of Modern Talking konseri
00:15 – 03:00 / 70s, 80s & 90s DJ performansı

Biletler :
Normal bilet :
70 TL
Sahne önü bileti : 100 TL
4 kişilik VIP stand : 750 TL

Ayrıntılı Bilgi İsterim Diyenler: http://www.retro-gold.com/ tıklasın!

19 Mayıs 2009 Salı

FRANSIZ FIRTINASI PATRİCİA KAAS TÜRKİYE'DE


Ülkemizin de en sevilen ve en çok albüm satan sanatçılarından olan Patricia Kaas, 10 Haziran Çarşamba gecesi PURPLE CONCERTS organizasyonu ile düzenlenen konserde CEMİL TOPUZLU HARBİYE AÇIKHAVA TİYATROSU’NDA sahne alacak...


13 yaşından bu yana sahnelerde olan Kaas, albümleri dünya çapında en çok satan Fransız kadın sanatçısı olarak biliniyor. 40 ayrı ülkede albüm satışı 16 milyonu geçen Patricia Kaas'ın İstanbul konserinin sahne önü biletleri satışa çıktığı gün tükenmiş. Meraklısı olan acele etsin!

1. Kategori Sahne Önü: 265,00 TL - TÜKENDİ
2. Kategori: 190,00 TL
3. Kategori: 140,00 TL
4. Kategori: 99,00 TL
5. Kategori: 83,50 TL
6. Kategori: 72,50 TL

FASHION FILM FESTIVAL/ THE HALL/ 23 MAYIS


Geçtiğimiz sene ilki gerçekleşen ve büyük ilgi gören Fashion Film Festival’in ikincisi 23 Mayıs Cumartesi The Hall’da... Farklı ve yenilikçi yaklaşımı ile konsept partiler ve etkinlikler düzenleyen The Hall 23 Mayıs Cumartesi gün ve gece boyunca 24 saatlik bir festival mekanı olacak. Festival’de gün boyu süren workshoplar, sempozyumlar, girişimci yeni/genç moda tasarımcılılarının ürünlerinin satışa sunulduğu mini butikler ve 3 özel filmin gösterimi yer alacak. (Pret A Porter, Lagerfeld Confidential, Breakfast at Tiffany’s…)
Bitti mi? Hayır, bu eğlenceli ve moda dolu günün ardından akşam The Hall ana salonunda oturma düzeninde sadece Fashion Film Festival’de izleyebileceğin ve Türkiye ve Dünya’dan pek çok yaratıcı gencin moda üzerine çektikleri kısa filmlerin özel gösterimini izleyeceksin.
İzlediğin filmleri tartışmak, moda üzerine sohbet etmek ve gecenin partisinden önce biraz soluklanmak istersen, kısa film gösterimlerinden sonra kokteyl’e katılabilirsin.
Canlı styling showlar, özel saç tasarımı uygulamaları ve pek çok sürpiz aktivitenin ardından saatler gece yarısını gösterdiğinde son dönem tasarımcıların koleksiyonlarını izleyebileceğin muhteşem bir defile başlayacak. Gecenin tadına doyamazsan defileden hemen sonra DJ Kiwi'nin müziği eşliğinde sabaha kadar dans edebilirsin.

Programlan:
Kapı Açılış : 13.00
Film Gösterimleri Ana Salon : 14.00 Pret a Porter 16.00 Lagerfeld Confidential 18.00 Breakfast at Tiffany’s Workshop ve Seminerler: 14.00 – 20.00Lee WorkshopJanSport Workshop Kokteyl Parti : 20.00
Kısa Film Özel Gösterimi : 22.00
Defile : 00.00
Film Noir Party : 00.30

Bilet Fiyatları:
Kombine Bilet (Gün ve gece için giriş) : Tam 25 TL – Öğrenci 20 TL
Gündüz bileti (13.00 -20.00 arası geçerlidir) : 10 TL
Bilet Satış: http://www.biletix.com/

Dilersen biletini etkinlik günü kapıdan temin edilebilirsin!

18 Mayıs 2009 Pazartesi

BİR YOL HİKAYESİ...




Hayat her birimizin tercih ettiği yollardan, döndüğü kavşaklardan, saptığı sokaklardan ibarettir. Bazen yol biter ve geri gelip sil baştan yeni bir yön belirlemek gerekir. Göksel de sil baştan yola çıkanlardan. Şimdi nereye mi gidiyor?
Nilüfer KARACİĞAN ŞAŞMAZ


Uzun süreli bir birlikteliğin ardından hayatını birleştirdiği eşinden ve dolayısıyla aranjöründen ayrılan Göksel’le konuşmuştum geçtiğimiz yıl. Bu röportajı yayınlamak buraya kısmetmiş. Uzun bir yol hikayesi tadında yaptığımız röportaj esnasında henüz hiçbir hazırlık aşamasında olmamasına rağmen, müzik adına yapmak istediklerini heyecan içinde paylaşmıştı kendisi benimle. Yeni albümü “Mektubumu Buldun Mu” ile bu röportajda sözünü ettiği gibi iyi bir iş çıkarttığını göstermiş oldu.


Özel hayatında ve dolayısıyla müzikal anlamda köklü bir değişim yaşadın. Bu yıla hayatının dönüm noktası diyebilir miyiz?
Hayatımın dönüm noktası değil ama hayatımın dönüm noktalarından bir tanesi diyebiliriz.

Diğerleri nelerdi?
Okulu bırakıp şarkı söylemeye başlamam ve 2001’de profesyonel olarak ilk albümümü çıkarmam.

Değişime kolay ayak uydurabilir misin?
Evet, Yay burcu olduğum için sanırım değişimi seviyorum. Mesela çok fazla ev değiştiririm. Zorlayıcı ve yorucu bir şey olmasına rağmen seviyorum mekan değiştirmeyi. Bazen çevre değiştirmeyi de severim. Geçmişten çok sevdiğim insanlar hala var hayatımda ama etrafımdaki insanları da değiştirebiliyorum zaman zaman.

Şu sıralar hayata dair yeni kararlar aldın mı?
Eşimden ayrılarak yeni ve yeterince büyük bir karar aldım çünkü onunla beraber her şey değişti hayatımda. Aldığım en büyük karar oydu galiba.

"YALNIZLIK İNSANA BÜYÜK BİR GÜÇ VERİYOR. YALNIZ OLMAK BAZEN KÖTÜ AMA İNSAN YALNIZ OLDUĞU ZAMAN GÜÇLÜ OLMAK ZORUNDA HİSSEDİYOR KENDİNİ."

Her şey artık çok mu farklı?

Hayır. Hayatım değişti ama bir anlamda da değişmedi. Kendimi bildim bileli beni en çok mutlu eden şeyi yapamaya yani şarkı söylemeye, şarkı yazmaya devam ediyorum. İnsanlar genelde başka şeyleri de değiştirirler, mesleklerini de bırakırlar mesela. Oysa mesleğim benim her şeyim ve onunla yaşamaya devam ediyorum.

Uzun yılların ardından teksin! Artık kendi adına ve sadece kendin için adımlar atmaya başladın. Kendini gerçekten güçlü ve ayakları üzerinde durabilen bir kadın gibi hissediyor musun?
Eğer güçlü hissetmeseydim eşimden ayrılmazdım. Bunun yanında yalnızlık insana büyük bir güç veriyor. Yalnız olmak bazen kötü ama insan yalnız olduğu zaman güçlü olmak zorunda hissediyor kendini.

Issız bir yolda giderken araban bozulsa, arabanı tek başına tamir edebilecek gücü bulabilir misin kendinde?
19 yaşından beri kendi ayaklarımın üstünde duruyorum. Her zaman kendi işimi kendim hallettim. Erkek gibi bir tarafım var. Yalnız bir kadın nasıl hayat sürer bunu çok iyi biliyorum. O anlamda korkum yok hatta özlediğim bir şey bile diyebilirim. Çoğu kez erkek işi diyebileceğimiz şeylerle baş ettim. Zaten benim sorunum da bu! Onların işlerine çok fazla karışıyorum. Toplumun kadına yüklediği görevlerin yanında erkeklere yüklenen görevlere de el atıyorum. Bu da sanırım ailenin büyük kızı olmamadan ileri geliyor.

Buna rağmen dışarıdan da çok hassas görünüyorsun.
Bu da değişenliğimden kaynaklanıyor olabilir. Onu ben de çözemedim inanın.

Sana hayran olan erkeklerin genel görüşüydü bu. O zaman yanılıyorlar diyebilir miyiz?
Yoo, yanılmıyorlar. Evet, öyle kırılgan bir yanım var ama hayat mücadelesi söz konusu olduğunda çok güçlü olabiliyorum desek daha doğru olur.

Müzik hayatına bundan sonra nasıl devam edeceksin? Hangi isimlerle çalışacaksın karar verdin mi?
Aslında o konuda hiç net değilim. Eşimle müzikal anlamda da yolumu ayırmak hiç kolay olmadı. Evde kendi şarkılarımı yazıyorum. Önce onları kendi grubumla çalıp şarkıların iskeletini oluşturmak gibi bir planım var kafamda. Bu güne kadar severek terk ettiğim aranjör arkadaşlarım var. Onlarla belki bir iki şarkı yapacağım. Ortaya çıkan şey en çok kiminle içime sinerse onunla yoluma devam edeceğim.

Çok şeyler yükleyerek yaptığın bir şarkıyı çokta tanımadığın birine emanet etmek senin için zor olacak mı? Başka bir değişle çok daha güzel olabilecek bir şarkı aranjörün elinde ortalama bir şarkıya dönüşebilir mi?
Öyle şeyler olabilir tabii ama ben şarkının temelinin nasıl oluğuna bakarım her zaman. Eğer sözü ve melodisi sağlamsa, onu hiçbir aranjör batıramaz diye düşünüyorum. İş yine ben de bitiyor. Sadece eskiden alıştığım çok büyük bir lüks vardı ve bir tek ilk albümümde eşim olmadan yine bu şekilde çalışmıştım. Şimdi o ilk albümde ne yaptığımı hatırlamaya çalışıyorum yine.

Sence sound’unda bir değişim olacak mı? Müzikal hayatındaki değişimi bilmeyen kulaklar aradaki farkı anlayabilirler mi?
Biraz değişikliğe ihtiyaç var aslında. Zaten şarkıları ben yazdığım için yeni bir aranjörle çalışmak belki de benim işime yarayacak.
(2008)



MUTLULUK ÇOK YAKIN


Duygusal anlamda sevdiğin ve gerçekten istediğin hayatı yaşamaya özen göstermelisin. Peki işin sırrı ne? Dilersen hemen bugün başlayabilirsin.
Derleyen: Nilüfer KARACİGAN ŞAŞMAZ


Sağlam kafa sadece ve sadece sağlam vücutta bulunur. O halde neden ikisini birden koruma ve tedavi altına almıyorsun? Şöyle düşün: Kafanı hep günlük hayattaki önemli olaylara yoruyorsun; iradeli olmak, bir konuya odaklanmak ya da araba kullanmak gibi. Fakat eğer belirlediğin hedeflerini bir araya getirip toparlama yeteneğine sahip değilsen, aptalca bir hata yüzünden istediğin sonuca ulaşamayabilirsin. Şimdi okuyacakların hangi ruh hali içinde olman gerektiği ve hangi yolu izlemen gerektiği konusunda sana rehberlik edecek.

Ruhunun Dekoderi
Kimi günler giydiğin bir tişörtün bile seni rahatsız etmeye yettiğini mi düşünüyorsun? Üzerine koca bir taş yığını düşmüş gibi mi hissediyorsun kendini? Ve tüm bu hissettiklerini nasıl tarif edeceğini bilemiyor musun? Pekala o halde yalnız değilsin. Hissettiklerini ifade edebilmeyi ve sorunlarınla başa çıkabilmenin yollarını şimdi öğreneceksin.

SORUN: “Ortada hiçbir sebep yokken kendimi patlamaya hazır bir bomba gibi hissediyorum. Kötü giden hiçbir şey yok ama yine de dibe vurduğumu düşünüyorum.”
NE KADAR SÜRER: Birkaç hafta.
OLASI PROBLEM: Anlık olarak ruh halin iyi ya da kötü yönde değişebilir. Bazen buna neyin sebep olduğunu bile bilmezsin. Eğer bu satırları okuyan bir bayansa, vücudunda hormonal değişiklikler oluyor olabilir. (Regl dönemi öncesi veya sonrası gibi.) Bu dönemlerde, okul, iş ya da insan ilişkileri gibi günlük basit sorunlar ağır bir yük gibi gelebilir. Kimileri bu periyodu oldukça ağır yaşarken kimileri hafifçe geçirebiliyor.
ÇÖZÜM: Kötü ruh halinden kurtulmak için enerjini kullanacağın bir şeyler yap. Dans etmek, yürüyüşe çıkmak ya da koşmak gibi aktiviteler kendini iyi hissetmeni sağlayacak olan endorfin hormonunun salgılanmasını sağlayacak ve kafanı boşaltmana yardımcı olacaktır. Tek yapman gereken yapışıp kaldığın koltuktan kalkıp kendini şöyle bir silkelemek. Başlarda biraz zorlansan da rahatladığını görünce bir dahaki sefere hiç zorlanmadan bir aktivitelere dahil olacaksın.

SORUN: “Gerçekten çok bitkinim ve kendimi üzgün hissediyorum. Hayat çok renksiz ve heyecansız ama idare ediyorum.”
NE KADAR SÜRER: Son 5 ay içinde hemen hemen her gün.
OLASI PROBLEM: Şikayetlerin depresyonun eşiğinde olduğunu gösteriyor. Neredeyse her gün aynı sorunu yaşarsın. Bu duruma bir çözüm bulman gerektiğinin bilincindesindir. Kurtulmak için eskiye oranla daha fazla efor sarf etmen gerektiğini düşünürsün ama sorununla asla başa çıkamazsın.
ÇÖZÜM: Eğer bunu dikkate almazsan ileride ciddi bir depresyona girebilirsin. Kendin bir çıkış yolu bulamıyorsan hiç vakit kaybetmeden sorununu ailen, dostların veya eşinle paylaşıp tavsiye almalısın.

SORUN: “Kendimi çok bomboş hissediyorum ve hiçbir şey yapmak için enerjim yok. Kolumu kaldıracak gücüm olmadığını düşünüyorum. Canım ne birini görmek ne de bir şey yapmak istiyor.” En sevdiğim insanlardan bile uzak kalmak istiyorum çoğu zaman.”
NE KADAR SÜRER: İki hafta ya da daha fazla.
OLASI PROBLEM: Klinik vaka olarak nitelendirilen ciddi bir depresyona girmiş olabilirsin. En bilinen belirtileri; daha önce yapmaktan zevk aldığın şeylere karşı ilgini kaybetmen ve sebepsiz yere derin bir üzüntü duymandır. Hatta bazı zamanlar intihar etmeyi bile düşünmeye başlarsın.
ÇÖZÜM: Eğer yardım alırsan kendini daha iyi hissedebilirsin. Kendine iyi olmayı hedef olarak belirleyip buna inanman da önemli bir faktör. Bu durumdan asla kurtulamayacağını düşünerek başlayacağın bir tedavinin sana hiçbir şekilde kalıcı bir faydası olmaz. Kötü ruh halinden tek başına kurtulmayı düşünme bile. Vakit kaybetmeden bir uzmana başvur.

TERAPİ ÜZERİNE UYDURMACALAR

Terapi, konunun eğitimini almış bir uzman tarafından kişinin negatif yönlerinin ortaya çıkartılması ve tedavi edilerek ortadan kaldırılması sürecine denir. Ama bu konuyla ilgili çeşitli hurafeler var.

UYDURMA: Doktora giden kaçıktır.
DOĞRUSU: Aslında terapi günlük hayatında yapmak isteyip de yapamadığın ya da yapabileceğinin farkında olmadığın eylemleri gerçekleştirmekte sana yardımcı olacak bir adımdır. Terapi ailenin ya da yakın arkadaşlarının olabileceğinden daha objektif uzman bir gözle günlük hayatındaki olayları test etme şansını verir. Sana problemlerini etkin olarak çözme yolları gösterir ve hayatının genelinde uygulayabileceğin modeller sunarak ileride yaşayabileceğin olası sorunları kendi kendine tanımlamanı sağlar. Ayrıca terapiye gitmek için illa ki bir sorunun olması da gerekmiyor. Her sağlıklı insanın belirli periyotlar dahilinde bir uzmanla görüşmesi tavsiye ediliyor.

UYDURMA: Terapiler çok pahalı.
DOĞRUSU: Bunu dert etme. Ailen ve yakın çevrenden yardım iste. İnan bu dertten kurtulman için bütçene uygun bir doktor bulacaksın. SSK ya da BAĞKUR gibi uygun fiyata terapi görebileceğin hastanelerle bağlantı kurabilirsin. Ayrıca ALO 183 gibi ücretsiz danışma hatlarından da faydalanabilirsin.

UYDURMA: Bir kere terapiye başlarsan bir daha hayatın boyunca bırakmaman gerekir.
DOĞRUSU: Terapinin süresi tamamen senin sorununa ve bu sorunun çözümlenme sürecine bağlıdır. Sorunun içeriğine göre örneğin tecavüz veya bir yakınını kaybetme gibi spesifik vakalarda 9/11 seans arasında değişebiliyor. Öncelikle kendini iyi hissettiğinden emin olman gerekiyor. Tabii terapistinin de seninle aynı fikirde olması oldukça önemi. Fakat çocukluktan süregelen rahatsızlıklar; mitomani olarak tanımlanan yalan söyleme hastalığı, kleptomani veya geçmiş yıllarda ortaya çıkıp halen şiddetle etkisini sürdüren fobiler daha uzun vadede çözüme kavuşturuluyor. Danışmanınla konuşarak çözmek istediğin sorun ve tedavi süresi hakkında net bilgiyi alabilirsin.

P.S
Seni ne terapiye ne de antidepresan ilaçlara mecbur kılıyorum. Bu okudukların sadece bilgi sahibi olman ve kendini tanıman için yazıldı. Sorunların olduğunda bunu yakın çevrenden, en sevdiğin arkadaşlarından çıkartarak üstünü kapamaya çalışma. Hayatta akıl sağlığının yerinde olması ve huzurlu olman kadar önemli bir şey yok. Tedavisi mümkün olmayan hastalıklardan bile sadece ve sadece düşünce gücüyle kurtulunabileceğine şahit olmuyor musun kimi zaman? Burada okuduklarından sonra kendinle ilgili birazcık bile olsa şüphen olduysa sakın geçiştirme ve hemen yardım almaya bak. Sorunların olduğunu kendine veya başkalarına itiraf etmektense sakın çekinme ve utanma.
(2004)

17 Mayıs 2009 Pazar

SENİ GİDİ OT OBUR!


Vejetaryen mısın? Ya da hayatından hindi eti dahil her türlü eti çıkarttın mı? Sağlıklı bir yaşam bilmen gereken her şey burada...
Derleyen: Nilüfer KARACIĞAN ŞAŞMAZ


Sakın üzülme, bu sayfada et oburlara yönelik hiçbir şey olmayacak. Vejetaryenler genelde hep gümbürtüye giderler çünkü. Aslında her iki yeme alışkanlığı da sağlıklıdır ama duruma göre de bir o kadar sağlıksız olabilir. Mesela peynirle patates kızartması yiyerek ne kadar sağlıklı bir vejetaryen olabilirsin?

İhtiyacın Olanı Al!
Et yemekten vazgeçtiğin anda, vücudunu ihtiyacı olan gıdalardan yoksun bırakmış oluyorsun. Ama et yemeden de ihtiyacın olan en önemli beş besin değerini vücuduna sokabilirsin.

Besinler: Protein
Nelerde Var: Esmer pirinç, fasulye, soya, yumurta, süt ürünleri, fındık ve ceviz.
Bilmen Gerekenler: Kasların, organların, vücudu enfeksiyonlardan koruyan bağışıklık sisteminin ve vücudun oksijen almasını sağlayan hemoglabin 'in yapılanmasını sağlar.

Besinler: Demir
Nelerde Var: Tahıl, yeşil yapraklı sebzeler, pirinç, fasulye ve bezelye.
Bilmen Gerekenler: Et yemediğin sürece vücudunda demir eksikliği olur.Eğer yerini dolduracak bir şey yapmazsan (bitkinlik hissetmene neden olan) anemi hastası olursun.

Besinler: Kalsiyum
Nelerde Var: Lifli yeşil sebzeler,süt ürünleri.
Bilmen Gerekenler: İskelet sisteminin yapılanmasını sağlar. 30 yaşına kadar vücudun kemik bankasına ihtiyacı olan kalsiyumu depo eder. Sonraki yaşlar için kalsiyumsuz kalmamalısın!

Besinler: Çinko
Nelerde Var: Fasulye, fındık, ceviz, tüm tahıllar, köklü sebzeler, buğday.
Bilmen Gerekenler: Çinko demirle iş birliği içinde çalışır. Vücut yaralarının iyileşmesinde, kas ve dokularının yapılanmasıda en önemli rolü oynar. (Pırıl pırıl bir cilt düşünsene!)

Besinler: B12 Vitamini
Nelerde Var: Yumurta ve süt ürünleri.
Bilmen Gerekenler: Vüvudunun kırmızı kan hücreleri ve sağlıklı bir sinir sistemi için B12 vitaminine ihtiyacı vardır. (Kaslarını daha aktif kullanmak istemez misin?)


Seninki Hangisi?

Vejetaryenler dört gruba ayrılır. (Bu arada hatırlatalım; balık eti bile yiyorsanız bu dört grubun hiç birine dahil olamazsınız.)

1-Lakto-ovo vejetaryen: Sadece sebze ve buna ek olarak yumurta ve süt ürünleri (süt, peynir, tereyağı ve yoğurt) yerler. Sınırlaması en az olan gruptur. Temel gıdalardan demiri az alıyor olmanız sakıncalı olabilir.

2-Lakto Vejetaryen: Sadece sebze yemekleri ve süt ürünleri yerler.
Vücuttan mahrum bırakılan besinler: Demir ve proteindir. Bunları karşılamak için yandaki tablodan faydalanabilisin.

3-Ovo Vejetaryen: Sadece sebze yemekleri ve yumurta yerler.
Vücuttan mahrum bırakılan besinler: Demir, kalsiyum ve D vitaminidir. Eğer yaptığın diyette bunlar yoksa acilen eklemelisin.

4- Vegan: Sadece sebze yemeği yerler. Gruplar arasında en katı olanıdır. Hayvansal her türlü ürünü ret ederler. (Balı bile) Tüm besin öğelerinden takviye yapmalısın ama özellikle B12 vitaminini mutlaka 2 katına çıkartmalısın.

Bitkiyle Gelen Sağlık

- Sebze yemeklerini yaparken kullandığın tavaya özen göster ki vitamini sende kalsın.
- Hafif yemekleri tercih et. Lakto -ovo'lar açlıklarını (en sık rastlanılan grup) yumurta ve elma ile giderirler.
- Eti yavaş yavaş kes. İlk bir kaç hafta lakto -ovo olarak beslen, sonra kırmızı eti tamamen kes. Sonra domuz eti ve kümes hayvanlarını. Ve son olarak da balık yemeye veda et.
- Vejetaryen olmadan önce muhakkak internetten bilgi al veya bir beslenme uzmanına danış.
(2004)

DUMAN'LA ASRIN GEYİĞİ

“Seni Kendime Sakladım” albümlerinin ardından Duman’la röportaj yapmak üzere bir araya gelmiştim... Kendileriyle geleneksel olarak önce albümden konuştuk. Ardındansa sıra dışı bir şekilde “olduğu kadarıyla” Duman üyelerini birazcık yakından tanımaya çalıştım.
Nilüfer KARACIĞAN ŞAŞMAZ



Yeni albüm 4 Temmuz itibariyle çıktı. Nasıl geçti hazırlık aşamaları?
Batuhan:
İşte stüdyomuza gittik. Hazırlanan parçaları prove ederek çalmaya başladık. Stüdyoda çalışa çalışa albüm çıktı.
En son konuştuğumuzda Kasım ayıydı ve iki aya kadar çıkacaktı albüm. Neden Temmuz’a sarktı? Parçalar mı yetişmedi ya da neyi beklediniz?
Kaan:
Biz kayıtları yaptık ama daha sonra kapak, albüm tasarımı gibi bizim dışımızda gelişen olaylar yüzünden uzadı.
Bu arada Ari, beste ve sözleri sana ait olan parça var (Aman Aman ve Sayın Bayan), çok da güzel olmuş.
Ari:
Teşekkür ederim.
Nereden ilham aldın peki?
Ari:
Vardı zaten parçalarım. Bu albümde ilgilenecek fırsatımız oldu zaman ayırdık. Güzel olunca da albüme koyduk.
Neden albümde cover yok?
Kaan:
Çünkü artık biz konser albümleri yapıyoruz ve bu konser albümlerinde söz konusu cover’ları zaten değerlendiriyoruz. Stüdyo albümlerinde de sadece kendi bestelerimize yer vereceğimiz bir alan oldu. Böyle bir karar aldık. Eskiden konser albümü yoktu ama artık gerek yok diye düşünüyoruz coverlar’ın albümde olmasına.
Bu arada Rock İstanbul’da da izledim sizi. Harikaydınız! Konserde Beni Yak’la Pink Floyd’un İn The Wall’unu harmanlayarak yaptığınız geçişler muhteşemdi.
Kaan: Çok sağol. Doğru söylüyorsun, bazı parçalarda öyle kopuyoruz. Eğleniyoruz biz de.
Klip düşünüyor musunuz?
Kaan:
Biz zaten klip çekelim yapalım adamı değiliz. Şirket uygun görürse, isterse bir klip çekeriz ama hiç çekmezlerse de ne hoş olur, biz de istemiyoruz çünkü.
Ari: Hangi parçaya olacağı da bizim için fark etmiyor zaten.
Batuhan: Aslında albümde olmayan bir parçaya klip çeksek daha da iyi olur.
Sizin bu albümden favoriniz hangisi?
Ari:
On ikisi.
Kışın sabit bir şekilde bir yerlerde çalmayı düşünüyor musunuz?
Kaan:
Daha önce hiç çalmamıştık ki, yine çalmayız.
Kayıtlarda neden Alen’le çalışmadınız?
Kaan:
Konser albümü yaptık Alen’le. Daha önce çalışmıştık kayıtlarda sadece bu albümde Cengiz’le çalışıldı. İki tane değerli arkadaşımız var, hangisi bize zaman ayırabiliyorsa onunla çalışıyoruz.
Alen’le yollarınızı ayırma gibi bir durumunuz yok yani?
Kaan:
Yok, şimdi turneye birlikte çıkacağız mesela. Öyle bir şey söz konusu değil. Hem arkadaşız hem de müziğimizi paylaşıyoruz.

Şimdi röportajımızın birinci aşaması burada bitiyor. Kaan tam ne kolay oldu ağrısız sızısız atlattık diye sevinirken diğer bir aşamadan söz ediyorum. Hepsinin beti benzi atıyor tabii. Hele konsepti duyunca daha da bir geriliyorlar. Haklılar da. Birbirleri hakkında ne düşündüklerini teker teker odalara alıp soracağım da sonra kendi cevaplarıyla kıyaslayacağım da... Duman’ı bozar böyle şeyler! Ama hep de aynı mevzular konuşulmaz ki??? Albüm nasıl? Klip gelecek mi? Turne olacak mı? Biraz da ne yaparlar ne ederler bilmek lazım gelmez mi? Sen merak ediyorsun, röportaj yap sor diyorsun ama olduramıyoruz işte. İknalar, uzun süren pazarlıklar neticesinde belirlenen konsept şu: Sorular her bir grup üyesine aynı anda sorulacak. E tabii çıkan sonuç bir faciaya dönüşüyor... Uğraşsam bir röportajı bu kadar geyiğe döndüremezdim. Biz çoooook güldük eğlendik. Hatta ben kaseti çözerken daha da çok güldüm. Kaseti çoğaltsam da satsam mı???


İŞTE DUMAN’LA ASRIN GEYİĞİ...
Bu albüm dahil en favori parçanız sana göre hangisi?
Kaan:
Besteleyip kaydeden bir insan olarak hiçbir ayrım yapamıyorum. Benim için hepsinin ayrı bir güzelliği var. Bu daha çok. “Duman’ın hangi parçasını beğeniyorsunuz” şeklinde dinleyiciye yöneltilecek bir soru aslında. Aklıma gelmiyor yani, birini söylesem öbürü bozulacak parçaların.
Ari: Sorunun kimyasına aykırı. Hepsine ayrı bir emek veriliyor o yüzden ayırt edebilmem mümkün değil.
Batuhan: “Bir insana evlatlarından birini diğerinden ayırabilir mi? diyorum ben.
Konserden hemen önce ne yaparsın?
Kaan:
Sahne arkasında soundcheck yaparım grup arkadaşlarımla. Hangi parçayla girelim konser esnasında neler yapalım, onları konuşuruz. Hep beraber muhabbet ederiz. Ari’ye sorarım mesela “Abi nasılsın?” Batuhan’a derim “nasıl keyifler?” şekil odur yani.
Ari: Ben de işte “İyiyim” falan diye cevap veriyorum.
Ari cevap bekliyorum...
Ari:
Biraz bir şeyler içip rahatlıyoruz. Sakin bir şekilde konserin başlamasını bekliyoruz. Duruyoruz yani.
Batuhan: Bekliyoruz konser saatini. Ne çalacağımızı düşünüyoruz hep bir ağızdan. Rahatlıyoruz, oturuyoruz.
Konserden hemen sonra ne yapıyorsunuz?
Kaan:
Ortamına göre insanlarla kaynaşıp imza dağıtmak veya işte merhabalaşmak, sarılmak olayı varsa ona bakıyoruz, yoksa hemen direk arabaya binip otele ya da evlerimize gidiyoruz.
Ari: Beraber hareket ediyoruz mecburen. Çünkü grup olduğumuz için onlar arkadaşlarla tokalaşırken, selamlaşırken “Hadi çocuklar ben kaçtım” demek olmaz. O da oluyor gerçi bazen de yani genelde berber hareket ediyoruz ama.
Batuhan: Konserden hemen sonra...
Evet, hemen sonra derken ne bileyim, terinizi silip suyunuzu falan içmez misiniz yani anlamadım. Batuhan: Suyumuzu içiyoruz tabii. Dinleniyoruz işte, yine beklemeye başlıyoruz, nefes alıyoruz işte. Sonra tanışmak isteyenler varsa tanışıyoruz.
Ari: En son da terimizi siliyoruz!


Nasıl sardınız mevzuya… Geçiyorum diğer soruya... Sahnede bir şeyler ters gittiğinde ne yaparsınız?
Kaan:
Düzeltmeye çabalarız. Eren var bizim yardımcımız, ne bileyim mesela mikrofon düşer, amfide bir şey çıkar, ses kötü gelir, hemen bizim yardımcı Eren atlar sahneye ve onu düzeltir. Problemin nerede olduğu önemsizdir.
Ari: Eren’i çağırırım bende. Aynı grupta olduğumuz için; asistanda aynı. Onun için ben de aynı kişiyi çağırmak durumunda kalıyorum.
Sen de mi Eren’i çağıracaksın Batuhan? Hayır yani Eren’i çağırmadan önce bir lanet de okuyabilirsin, hani bir şeyler yolunda gitmiyor... Otomatiğe bağlamış gibi Eren’e mi sesleniyorsunuz hepiniz?
Batuhan:
Önce “Hay aksi!” derim içimden. Bakarım öyle bir sorun gerçekten var mı? Yoksa bana mı öyle geliyor diye... Sonra da Eren var bizim onu çağırırım veya sesle ilgili problem varsa mikserci arkadaşı çağırırım falan.
Takıntıların var mı? Tikin falan?
Kaan:
Valla vardır muhtemelen bir sürü. Ne bileyim bazen hiçbir tarafımın durmadığı, her tarafımın harekete geçtiği anlar olur. Ben de sonradan izliyorum. Bilmiyorum olabilir.
Ari: Bilmiyorum bakmadım ama vardır herhalde.
“Sen de şuna çok takıksın” diyen olmuyor mu mesela?
Ari:
Oluyor ama konu belirtmiyorlar. Genel anlamda rahatımdır.
Batuhan: Yani, vardır tabii mutlaka. Metronom tiki var bizde.


Neyyyse, diğer sorumuz geliyor... Sinirlendiğiniz zaman ne yaparsınız genelde?
Kaan:
Neden sinirlendiğimi araştırırım. Bağırabilirim, çağırabilirim, herkes gibi sinirleniyorum bende ama fazla sinirlenmemeye çalışıyorum genelde.
Ari: Oturup hüngür, hüngür ağlarım. Hıçkıra hıçkıra. Ama genelde pek fazla sinirlenen bir insan değilim ben.
Ne güzel yahu, hepinizin sinirleri alınmış ne mutlu size...
Batuhan:
Genelde sinirlenmiyoruz. Niye bilmiyorum ama hiç sinirlendiğimizi görmedim.
Pekii, stresle nasıl başa çıkarsınız?
Kaan:
Gitar çalarım play-station oynarım, gazete okurum...
Ari: Hepsini sayma bize kalmıyor abi.
Kaan: Yani stres yapan olayı ortadan kaldırma yoluna giderim.
Biri yapıyorsa onu da kaldıracaksın yani????
Kaan:
Yok öyle bir tarafımız yok canım.
Ari: Ben de takarım bir film onu seyrederim.
Batuhan: Sinirlenince ne yapıyor muyduk?
Kaan: Hayır abi; sinir, stres öyle gidiyor...
Batuhan: Bir takım uğraşlara kendimi vererek atlatmaya çalışırım.
Ne gibi?
Batuhan:
İşte artık elimden ne geliyorsa, gitar çalarım, bir takım rahatlatıcı öğeleri kullanarak unutmaya çalışırım. “Elimizden geleni ardımıza ko’muyoruz!” yani öyle söyleyim.


Tatil için nereyi tercih edersin?
Kaan:
Yaz aylarında deniz olan yerleri tercih ediyorum.
Nasıl yerler mesela?
Kaan:
Ne bileyim; sahil, deniz, Ölü Deniz...:) Denizi çok seviyorum.
Eee, kışları?
Kaan: Kışları da........................................................
Kar olan yerler olmasın?
Kaan:
Fazla tatil yapmıyoruz galiba ya, çalıyoruz ediyoruz. Bizim tatilimiz zaten turneler.
Ari: Tatile ihtiyacımız yok bizim. Hayatımız tatil. Böyle politik bir cevap vermek istiyorum...
Batuhan: Ben soruyu harbiden unuttum bu sefer!
Tatil mekanınız?
Batuhan:
Deniz olsa fena olmaz, güneşte olsun. Ama özellikle söyleyeceğim bir yer yok.
Yani Bodrum ya da Olimpos fark etmez mi senin için?
Batuhan: Evet. Zaten biz turnede bol bol geziyoruz. Onun için kışın kışlık yerlere gidiyoruz, yazın da yazlık yerlerde çalarak tatilimiz yapıyoruz.


En yakın dostunun adı?
Kaan:
İşte en yakın dostumuz grup üyelerimiz onun haricinde, Yakup var, Gökhan var...
Aaa, saydı ciddi ciddi, var mı acaba böyle insanlar hakikaten, şüphe ettim şimdi.
Kaan:
Var var.
Ari: Benim de grup arkadaşlarım var taktir edersiniz, Yusuf var, kardeşim var Lori, öyle. Pek arkadaşım yok aslında. Yapayalnız bir inasınım ben.
Batuhan: İşte grup arkadaşlarımız var...
Kaan: Onu parantez içinde bildiriyoruz.
:))))))
Batuhan: Onun dışında Koca Barış var, Murat Ercan var, Ari var, Kaan var...
Şimdiye kadar geçirdiğin en ağır hastalık ne?
Kaan:
Domuz gribi... Yok öyle büyük hastalık. Hatırlamıyorum. Müzik diyelim...
Ari: Apandisit ameliyatı oldum hastalık sayılırsa...
Batuhan: Kuduz. Hastalık falan yok bizde ya, hafif aklımızda var biraz...
Maddiyat mı maneviyat mı?
Kaan:
Sence?
Ben bilmem maneviyat olmasın?
Kaan:
Yani.
Ari: Ben de aynı şekilde cevap vereceğim.
Hemen aynı cevabı verdin!
Batuhan:
İkisi de tabii.
Bakın gördünüz mü değişik bir cevap geldi.
Kaan:
Mecburduk!


Sen Ari’yi nasıl tanımlarsın Kaan?
Kaan:
İyi bir çocuk yani. İnsanoğlu olarak...
Biraz daha belirleyici bir şey mümkünse.
Kaan:
Erkek!
:))))
Kaan:
İyi biri
Ari: Kelimeler yetmez değil mi?
Kaan: İşte biz fazla konuşmuyoruz bir birimiz hakkında böyle.
Ari sen de bir şey söyle?
Ari :
Ne, ne söyleyeceğim? Kendim hakkımda mı?
Kafamı kalmadı bende de!!!... Kaan hakkında.
Ari:
İyi bir insan kendisi.
Batuhan, Kaan hakkındaki fikirlerin?
Batuhan:
Ben bilmiyorum. Şu anda tanıştık, şimdi gördük.
(Daha uzun uzun kombine edecektik birbirleri hakkında ne düşündüklerini ama bu kadarı her iki taraf için de yeterli. Nasılsa cevaplar yine aynı olurdu...)


Tamam bitti işkenceniz, mutlu musunuz şimdi?
Ari: Sen?
Kaan: Ben hiç mutlu değilim. Bitmesin!
Yıprattınız beni.
Ari:
Çok teşekkür ederiz.
Konuşmaya devam etmek ister misiniz? Kapatmayım teybi.
Kaan:
İşte biz albüm yaptık...
Kaan sen mesela sahneye hep aynı eşofman ve gömlekle çıkıyorsun...
Kaan
: Tişörtte giyerim ara sıra.
Tişörtü içine giyiyormuşsun, sonra gömleğini çıkartıyormuşsun, tişörtle kalıyormuşsun. Dikkatini çekmiş okurlarımızın...
Kaan:
Mantıklı ama değil mi?
Çoooook.
Ari:
Bu bir takıntı mı diye soruyorsun...
Batuhan: Takıntılarımız var mı bizim? Soru bu muydu?
Kaan: O eski soruydu ama yani... Cevap verebilirsin.
(Ağustos 2005)

ERKEKLERLE SAĞLIKLI BİR İLETİŞİM NASIL KURULUR?


Ünlü bir düşünür şöyle demiş… “Hiçbir şekilde!”
Hemen ümitsizliğe kapılma, şu an bu satırları okuyorsan elinden gelenin en iyisini yapacağından emin olabilirsin!
Nilüfer KARACİĞAN ŞAŞMAZ

Biricik sevdiceğinden bir şey talep ederken, bir sorununu paylaşmak isterken en yakın kız arkadaşınla konuştuğun gibi konuşabilir misin? Elbette hayır. Deneyenler bilirler, ele alınan konu havada asılı kalır ve sonuca bağlanamaz. Çünkü öncelikle kadınlar ve erkeklerin birbirlerinden farklı olduklarının bilincinde olmalısın. Onlar için arabaların, ayakkabılardan daha önde geldiğini bilmelisin. Ancak bu gerçek, bizim onlarla hiçbir şekilde iletişim kuramayacağımız anlamına gelmez. İşte ihtiyacın olan birkaç önemli dip not. (Elbette arabalarla ilgili fazla detaya girmeyeceğim, merak etme, onun da bir limiti var!)

DOĞRU ZAMANI KOLLA
Bir keresinde yakın arkadaşım sinir krizleri geçirerek kapımı çaldı. Erkek arkadaşıyla neredeyse iki haftadır ne zaman alışverişe çıksalar şiddetli bir şekilde tartıştıklarını ve hiçbir şekilde uzlaşmadıklarını söyledi. Uzun analizlerin ardından farkına vardım; ki futbol sezonu hala devam ediyor! Arkadaşıma “En son tartıştığınızda seninle Pazar günü mü konuşmuştuk” diye sordum. Cevap; evet’ti. Ding dong! Belli ki maçların devam ettiği ve sevgilinin tam da TV karşısında oturup keyif süreceği bir saatte dışarı çıkmak istedin. Üzgünüm ama kaçınılmaz tartışmanın zeminini kendin hazırlamışsın canım arkadaşım. O halde çözüm ne? Yapman veya söylemen gereken önemli şeyleri erkekler maç izlerken, play station oynarken ya da kendi arkadaşlarıyla fanı oldukları konular hakkında tartışırken ertelemelisin. En uygun anlar: Arabasında olduğunuz hemen hemen her an veya pizza yemeye (pepperoni dikkatini dağıtabilir) gittiğiniz dakikalar.

ÇEKİNMEDEN KONUŞ
Son derece keyifli bir yemeğin tam ortasında Buket hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ona yaş günü hediyesi olarak bir tenis raketi hediye etmiştim ve o şimdi peçeteye yüzünü gömmüş, hüngür hüngür ağlıyordu karşımda. Şaşırmıştım. Daha sonra ona “Benden ne alsaydın hoşuna giderdi deye sordum” dürüst ol! “Lütfen bana o çok istediğim DVD arşivini al” dedi. Evet ben arkadaşıma ne istediğini sordum o da tüm içtenliğiyle isteğini dile getirdi. Peki ya tam tersi olsaydı? Herkes fikrini kendine saklasaydı? Bu durumda erkek arkadaşının senin hayallerini gerçekleştirebileceğini nasıl düşünebilirsin? Eğer ona beklentilerini karşında yakın bir arkadaşın varmışçasına açıkça ifade edersen o da bir şekilde bunları gerçekleştirmek için kolları sıvayacaktır. Hem kim bilir beklide ileride senin istemene gerek kalmadan o içinden geçenleri tahmin edip gerçekleştirir.

BASİT CÜMLELER KURUN
Asıl gerçek, erkek arkadaşının senin söylediklerini algılama şeklinin farklı olması. Örneğin kötü bir gün geçirdin ve erkek arkadaşınla duygusal bir film izlemek istiyorsun. O sana “Sinemaya gitmek ister misin?” gibi basit bir soru sorduğunda, sen önce günün o saatine kadar başından geçenleri kronolojik olarak anlatıp bu olayların seni nasıl kötü etkilediğini ve son olarak da tüm bunlara bağlı olarak gerilim veya korku filmi yerine duygusal bir film izlemek istediğini söylersin. Kabul et bunu yaparsın:) Bu uzuuun girizgahın ardından gelen son cümlenle birlikte verdiğin cevaptan sevgilinin anladığı şudur: Evet sinemaya gitmek istiyor! Kadınların neden sonuç ilişkilerine bağladıkları cevaplardan erkeklerin doğal yapıları gereği algıladıkları sadece ve sadece karşı tarafın en son söylediği cümledir. Kadınlar konuşmayı sever ve kurdukları cümlelere muhakkak açıklayıcı bir kaç alt satır eklemek durumunda hissederler kendilerini. Oysa nefesini boşa harcamana hiç gerek yok. Özlü bir cümle yeter: “ Evet, duygusal bir filme gitmek istiyorum”.

ONUN DUYGULARINI SORGULAMA
Erkeler, sıcağı, soğuğu, açlığı ve kaşıntıyı bizlere oranla daha yoğun hissederler. Bilirsin, onların pençesine düştükleri basit bir soğuk algınlığı zatürre etkisi yaratır bünyelerinde... İşin aslı bu konularda onlarla tartışılmaması gerektiğini öğreneli yıllar oldu. Eğer sen de bu gerçeğin farkına varanlar kervana katılacaksan, adımlarını sinsice atman gerektiğini öğrenmek zorundasın. Çok sevgili dostlarımdan Efe bu konuda oldukça başarılıdır . Kendisi erkekler konusunda bana büyük bir hayat tecrübesi kazandırmıştır. Üniversite yıllarında Efe, Eda ve ben muhteşem üçlüydük. Gün geldi Eda ailevi sebeplerden dolayı İtalya’ya yerleşmek durumunda kaldı. En yakın arkadaşımın gidişinin ardından kendimi harap ettim. Keyifsizliğim haftalar boyu sürdü. Uzun süren yasımın ardından sonunda kendimi iyi hissettiğim vakit omzumu silkerek oldukça umursamaz bir tavırla şöyle dedim: “Evet artık iyiyim!” Diğer taraftan Efe yaşanan gelişmelerden sinsice sıvışmıştı. Sanki Eda hiç olmamıştı. Bir gece sinemadan eve dönüyorduk. Efe bir an Eda’nın hiç bıkmadan yıllarca yaptığı en favori şakasını yaptı. Bunun üzerine çok güldük eskiden de olduğu gibi. Sonra bir an durdu ve “Onu şu ana kadar ne kadar özlediğimi hiç fark etmemiştim” dedi. İşte ben de haftalardır bu itirafı bekliyordum. O gece Efe’yle uzun uzun konuştuk, o güne kadar giden dostumun ardından ne kadar acı çekmiş olduğumu anlattım kendisine. (O ise kaybının ardından susup beni dinlemekle yetindi her zaman olduğu gibi:)

ONA NASIL GÖRÜNDÜĞÜNÜ SORMA
Yapılan bir numaralı hatadır. Hata olduğunu bilirsin ama sormadan da yapamazsın. Anla artık! Sana son derece basitmiş gibi gelen bu soru karşındakini kapana kısılmış gibi hissettiriyor. Sevgilisine “Burnum Miss Piggy gibi mi görünüyor” diye soran bir kız arkadaş düşün. Erkek kişinin vereceği cevap;” Hayır” ya da “Çok güzel burnun var” olacaktır. Emin ol bu cevaplar baskı altında ve panik içinde verilmiştir. Kabul etmelisin, zavallı sevdiceğin o an ne derse desin tatmin olmayacaksın. Belki de duymak istediğin cevabı alana kadar tartışacaksın. Ne gerek var gerilime? O halde ne yapıyoruz? Erkeklere nasıl göründüğümüzü sormuyoruz! Haydi silkelen bakalım! Kendine güven. Çok güzelsin, çok alımlısın, vücudun çok güzel, kokunda. Sen harikasın!!!

(2004)
P.S: Konuyu iyice sindirmek isteyenler fondaki filmi kaçırmasınlar:)