15 Temmuz 2009 Çarşamba

AŞK'IN HAYATINI KURTARMA VAKTİ


Yıkılan onca manevi değerin arasında sıkışıp kalmış, pek çok kişinin çoktan tanıştığını zannettiği ama yazmaktan ya da dile getirmekten başka hiçbir gereğini yerine getirmediği, en değerli, ilahi duygu olan; AŞK”ı kimsenin basite almasına izin vermeyelim.
Nilüfer KARACiĞAN ŞAŞMAZ


Artık herkes her şey hem çok zor hem bir o kadar kolay. Sınavlarla boğuşmak, para kazanmak, kazanılan parayla idare etmek, okula, işe yetişmek… İşin aslı genel olarak, madde içeriği olan her şey çok zor. Oysa arkadaş olmak, dost olmak, sevmek, aşık olabilmek ne kadar kolay? Bu sadece benim mi dikkatimi çekiyor bilmiyorum ama insan ilişkilerinin bu derece kolay kurulabilmesi beni rahatsız etmeye başladı. Çünkü ilişkiler ne kadar çabuk kuruluyorsa aynı hızda yıkılıveriyor. İnsanların büyük çoğunluğu güne birine aşık olarak başlayıp geceyi aynı kişiden nefret ederek kapatabiliyor. “Seviyorum, ondan başkasını gözüm görmez, başka kimsenin yanında kendim olamam, işte bu benim ruh eşim...” Bunlar neredeyse benim her gün duyduğum cümleler. Peki ya sonra? Sonrasını söyleyim; ilan-ı aşk edenlere ilişkilerinin ne alemde olduğunu sorduğumda, karşımdakilere kimden söz ettiğimi hatırlatmak için kayıp şahısların eşkalleriyle birlikte bir de robot resimlerini çizdirip vermek zorunda kalıyorum. Durum bu derece vahimJ

Aşk Tehlikede!
Artık hepimizin durup bir silkelenmesi lazım. Neden sadakatsizlikler bu kadar çok? Neden büyük umutlarla kurulan yuvalar, birliktelikler bir anda dağılıyor? Neden büyük en büyük aşklar kelebek ömrü kadar kısa sürüyor?
Çünkü artık herkes çok sabırsız. Çünkü kimsenin kimseye tahammülü yok. Karşındaki seni bir kereye mahsus anlamadı mı? Dinlemedi mi? Aramadı mı? Hooop, bitir gitsin, nasıl olsa yenisini bulursun. Ne tekim buluyorsun da. Senin sebeplerinle, senin gibi sevgilisini paldır küldür terk etmiş bir adayla illa ki karşılaşıyorsun nasılsa. Tabii birbirinizi ne derece mutlu edersiniz o tarafı tartışılır.
Evet yazılanları okuyup: “Ama beni terk eden o, ama ben aşk acısı çekiyorum, ama o bana tahammül edemedi” demen mümkün. Çağın en popüler hastalığı “Aşk Acısı” zaten. İyi de çektiğinin aşk acısı olduğunu nereden biliyorsun? Onu görmek isteyip göremeyince, aramak isteyip arayamayınca, biraz uzak kalınca içini kaplayan o duygunun aşk acısı olduğunu sanıyorsun ama üzülerek söylüyorum; yanılma ihtimalin çok yüksek!

Aşk Dediğin...
Çekilen o acının; en büyük paydasını terk edilmekten kaynaklanan hırsa, diğer çoğunluğunu yarım kalmış bir şeylerin tamamlanamamış olmasına, yani yaşanamayanların içte kalma duygusuna, son olarak en küçük payı da birazcık hoşlanmaya bağlayabiliriz, hepsi bu! Kendini sorgulayıp bana hak verenlerin yanında karşı çıkanlar da olacaktır. Hayal kırıklığı yaşamana gerek yok. Duygular böyle yanlış yaşanacaksa hiç yaşanmasın daha iyi. Aşkın tanımı ne? Bunu hiç sordun mu kendine? Herkes aşkı farklı yaşar orası kesin. Daha yoğun, daha acılı, daha tutkulu... Gece uykuya onu düşünerek dalıp sabah gözünü açtığın anda yine sadece onu düşünüyorsan, sokakta gördüğün tüm erkeklerde/kadınlarda ondan bir şeyler bulup ona benzetiyorsan, onun olmadığı yerde onu düşünüp bulunduğun ortamdan hiç keyif alamıyorsan, çocuklara, hayvanlara olan sevginde fark edilir derecede bir artış gözlüyorsan, etrafındaki renkler fosforlu denecek kadar canlı geliyorsa gözüne, ona cep telefonundan ulaşamadığın anda seni aldattığını düşünmek yerine başına bir felaket geldiği için sana cevap veremediğini düşünüp endişeleniyorsan, işte bunun adı: “AŞK”tır.

Aşk’ı Korumaya Alalım!
Bu en özel manevi duyguyu hafife alma. Sokakta ilk gördüğün yakışıklıya/güzele “Aşık oldum” derken dur ve bu kadar kolay mı gerçekten diye bir an düşün. Kendini frenle biraz. Şu an okuduklarını yakınlarınla paylaş. Onu koruyup özel kılmak adına çevrendeki o minicik kitleye gerçek Aşk hakkında bildiklerini anlat, onu çok uzun zamandan beri saplanıp kalmış olduğu o sıradanlık bataklığından kurtarmakta ufakta olsa bir katkın olsun.
(2005)

P.S: Herkese iyi aşklar:)

1 yorum: