
"Çocuk geldi", "çocuk gitti", "çocuğu aldım", "çocuğu teslim ettim"… Bu ne yahu? Cem Garipoğlu neredeyse küçülüp cebimize girecek. Avukatı, katil zanlısı müvekkilini polise teslim ettiğini öyle bir anlatıyor ki, neredeyse acımaya başlayacağız biz de söz konusu “çocuğa”.
197 gündür tüm dünya genelinde kırmızı bültenle aranan katil zanlısının teslim edilme hikayesini sabaha karşı canlı canlı televizyondan takip etme şerefine nail oldum. Onca merak edilen şey varken ortada “çocuğun” avukatının gündeme taşıdığı en büyük konu, karnı aç olan katil zanlısının sucuk ekmekle karnını nasıl doyurduğuydu. Adam bütün kanallara üşenmeden aynı bilgiyi verdi. Bir sucuk ekmek muhabbetidir gitti yahu. Yeni bir gelişme olacak mı diye uykusuz, televizyon başında kanal kanal geziyorum, amma velakin ortada konuşulan en önemli konu başlığı sucuk ekmek! (Hayır, sucuktan soğuyacağım diye korktum bir an. İlkokuldayken zatürre olmuştum. İki ay boyunca sadece ve sadece boğazımdan geçen tek gıda sucuk ekmek ikilisiydi. O derece bir sevgi benimkisi düşünün.)
Benim acıma eşiğim de çok düşüktür işin kötüsü. Saddam’ı bile asılırken izlediğimde içim parçalanmıştı. Bakışları, bembeyaz olmuş yüzü hala gözümün önünden gitmedi, gidemiyor. Ben idam cezasına sonuna kadar karşıyım. Suçlu her ne kadar cinayet işlese de, ne kadar çok cana kıymış olsa da, kimse kimsenin ölüm gününe, saatine ve ölüm şekline kadar karar veremez gibi geliyor bana. Böyle suçlulara verilebilecek en güzel ceza; kümes gibi bir hücrede, kendi pisliği içinde böcek gibi sefil bir yaşam sürdürmesini sağlamak olmalı.
Teslim olması, teslim edilmesi ya da yakalanması için aylardır seferber olunan vahşetle işlenen bir cinayetin katil zanlısı şimdi polislerin elinde. Ama “so what?” demeden geçemiyor insan. Cinayeti işlediğinde 17 yaşında olduğu iddia edilen Cem Garipoğlu, çocuk mahkemesinde sorgulanıyor şimdi. “Çocuk mahkemesi” ortadaki suç göz önünde bulundurulduğunda sorgulandığı yerin telaffuzu bile kulağa komik gelmiyor mu? Çocuk mahkemesi de gelmiş geçmiş en azılı suçluyu ağırlıyordur herhalde... Evet yasa gereği olması gereken yer orası ancak çocuk mahkemesinde görülecek davanın ardından verilecek ceza süresi bana daha da komik geliyor. Ömür boyu hapsi istenecek birinin belki de en fazla 15 yılık bir cezaya çarptırılacak olması hiç de adil gelmiyor.
Cevabını bile bilmediği bir sebepten cinayet işleyen bu “çocuk”, bilmediği biri tarafından bilmediği bir eve götürüldüğünü söylüyor. O meçhul evden dışarı çıkmadığını, evin perdelerini dahi açmadığını söylüyor. Belli ki her şey önceden hazırlanmış, çok da iyi çalışılmış. Cevap bekleyen o kadar çok soru var ki… Bekleyip göreceğiz.
P.S: Umarım şu an adaletin elinde olan bu “çocuğun” yargısı, dış etkenlerce çarptırılmadan, saptırılmadan hak ettiği cezayı alacağı şekilde sonuçlanır. Ve umarım bundan böyle sucuk ekmeğime bulaşılmaz.
197 gündür tüm dünya genelinde kırmızı bültenle aranan katil zanlısının teslim edilme hikayesini sabaha karşı canlı canlı televizyondan takip etme şerefine nail oldum. Onca merak edilen şey varken ortada “çocuğun” avukatının gündeme taşıdığı en büyük konu, karnı aç olan katil zanlısının sucuk ekmekle karnını nasıl doyurduğuydu. Adam bütün kanallara üşenmeden aynı bilgiyi verdi. Bir sucuk ekmek muhabbetidir gitti yahu. Yeni bir gelişme olacak mı diye uykusuz, televizyon başında kanal kanal geziyorum, amma velakin ortada konuşulan en önemli konu başlığı sucuk ekmek! (Hayır, sucuktan soğuyacağım diye korktum bir an. İlkokuldayken zatürre olmuştum. İki ay boyunca sadece ve sadece boğazımdan geçen tek gıda sucuk ekmek ikilisiydi. O derece bir sevgi benimkisi düşünün.)
Benim acıma eşiğim de çok düşüktür işin kötüsü. Saddam’ı bile asılırken izlediğimde içim parçalanmıştı. Bakışları, bembeyaz olmuş yüzü hala gözümün önünden gitmedi, gidemiyor. Ben idam cezasına sonuna kadar karşıyım. Suçlu her ne kadar cinayet işlese de, ne kadar çok cana kıymış olsa da, kimse kimsenin ölüm gününe, saatine ve ölüm şekline kadar karar veremez gibi geliyor bana. Böyle suçlulara verilebilecek en güzel ceza; kümes gibi bir hücrede, kendi pisliği içinde böcek gibi sefil bir yaşam sürdürmesini sağlamak olmalı.
Teslim olması, teslim edilmesi ya da yakalanması için aylardır seferber olunan vahşetle işlenen bir cinayetin katil zanlısı şimdi polislerin elinde. Ama “so what?” demeden geçemiyor insan. Cinayeti işlediğinde 17 yaşında olduğu iddia edilen Cem Garipoğlu, çocuk mahkemesinde sorgulanıyor şimdi. “Çocuk mahkemesi” ortadaki suç göz önünde bulundurulduğunda sorgulandığı yerin telaffuzu bile kulağa komik gelmiyor mu? Çocuk mahkemesi de gelmiş geçmiş en azılı suçluyu ağırlıyordur herhalde... Evet yasa gereği olması gereken yer orası ancak çocuk mahkemesinde görülecek davanın ardından verilecek ceza süresi bana daha da komik geliyor. Ömür boyu hapsi istenecek birinin belki de en fazla 15 yılık bir cezaya çarptırılacak olması hiç de adil gelmiyor.
Cevabını bile bilmediği bir sebepten cinayet işleyen bu “çocuk”, bilmediği biri tarafından bilmediği bir eve götürüldüğünü söylüyor. O meçhul evden dışarı çıkmadığını, evin perdelerini dahi açmadığını söylüyor. Belli ki her şey önceden hazırlanmış, çok da iyi çalışılmış. Cevap bekleyen o kadar çok soru var ki… Bekleyip göreceğiz.
P.S: Umarım şu an adaletin elinde olan bu “çocuğun” yargısı, dış etkenlerce çarptırılmadan, saptırılmadan hak ettiği cezayı alacağı şekilde sonuçlanır. Ve umarım bundan böyle sucuk ekmeğime bulaşılmaz.
Nilüfer KARACİĞAN ŞAŞMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder