
Özellikle mobilyacılarda pek sık rastlanır adam kandırmaca hikayelerine. Alacağın mobilyayı seçersin, parasını ödersin. Ardından mobilyalar eve bir gelir ki, hiçbir şey istediğin gibi değildir. Ya model değişmiştir ya da mutlaka eksik olan seni huzursuz edecek bir şey vardı içinde. Bir de şöyle bir felaket senaryosu vardır. Mobilyanın parasını ödersin, aynısından yapılacağı söylenir, teslimat günü gelir çatar karşındaki seni ısrarla oylamaktadır. Neden? Çünkü senin seçtiğin mobilyanın aynısını beğenen kararsız bir satıcı çıkmıştır muhterem esnafımızın karşısına ve o da müşteri kaybetmemek için senin mobilyaları hoop kararsız müşteriye satıvermiştir. Çünkü kararsız müşteri aynı mobilyaların yapılması sürecini bekleyemeyeceğini söylemiştir. Diğer tarafta evinde yeni mobilyalarının gelmesini bekleyen hazır bir müşterisi vardır nasıl olsa. Ne şimdi bu? İnsanlık mı?
Yıllar önce babam bej ağırlıklı bir mobilya takımı beğenmiş, parasını peşin vermiş, bir hafta içinde eve gönderileceğinin sözünü de almış olarak eve geldi. Bir, iki, üç hafta derken nihayet bizim mobilyalar kapıya geldi. Koltuk takımı salona istiflendikçe tüm ailenin nefesi kesilmeye başladı. Zira bizim bej rengi koltuklar çağla yeşiline dönüşmüştü. Çağla yeşili yahu! Kırk yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek bir renk. Şimdi soruyorum: Showroom denen şeyler neden var? Mobilyacılar nasılsa bizim adımıza renk ve model tercihi yapıyorlar. Zahmet edip hiç gitmeyelim bari ayaklarına. Telefonla bir üçlü, bir ikili ikişer de berjel koltuk sipariş edelim olsun bitsin.
Peki bu minik hikayenin tek suçlusu kim? Tabii ki babam. Neden? Çünkü hala herkesi kendisi gibi sanıyor. Çünkü hala o tek bir sözle milyarların, trilyonların döndüğü sonsuz güvenin var olduğu zamanlarda yaşadığını sanıyor.
Sonuç mu? Saçma sapan prosedürlerle uğraşmak yerine çağla yeşili koltuklara bej rengi kılıf dikilip geçirildi. Koltuklar evdeki 10. yıl dönümlerini kutladılar geçtiğimiz günlerde. Mobilyacıların hepsi üstlerine alınmasın ama şahit olduğum hikayeler artık kendilerine olan güvenimi kaybetmeme neden oldu. Ha bu arada sadece mobilyacılar mı? Araba galericileri de aynı... Tokacı, küpeci, kitapçı değil maalesef sözünü ettiğim esnaf tipi. Büyük paraların döndüğü yani insanların gerçekten canını yakan alışverişlerde muhatap olunan esnaflar.
P.S: Bundan 10 yıl 15 yıl sonra ticarette güven eksikliği hangi boyutlara ulaşacak çok merak ediyorum. Keşke bir şeyler tersine dönse ve ben de ilk evvela mobilyacılardan başlamak kaydıyla alış veriş yaptığım herkese sonsuz güven duyabilsem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder