
Ağzına kadar kiraz dolu olan kasenin içinde en değişik şekilli olanını bulmaya çalışıyorum. Mesela bir sapta sırt sırta vermiş olan kirazlar en favorilerim. Hoop hemen ağzıma atıyorum. Bir taşla iki kuş vuruyorum. Meyve ve sebzelerle süre gelen bu masum oyunum babamın “Onlar hormonlu, yeme” uyarısına kadar devam ediyor. Bu gerçeği ögrendiğimde altı yedi yaşımdaysam en azından iki üç yıllık kusmak istedim. Yıllar içerisinde bazı gıdaların hormonlu olabileceği fikrine alıştım ve kendimi mümkün mertebe bunlardan uzak tutmaya çalıştım. Domates tutkunu olan biri için bu zor bir süreçti tabii. Kış aylarında cherry domates yemeğe başladım. Ta ki babam “Onlara ters hormon uyguluyorlar, yeme” diyene kadar. Yok, domatesten maalesef vazgeçemedim. Ters düz fark etmez yiyorum, o kadar hormon da benim nazarlığım olsun canım.
Öyle ya da böyle hormonlu gıdalarla yaşamaya alışmış bir milletiz. Her birinizin benim gibi bile bile lades dediği ve vazgeçemediği bünyeye zarar veren favori bir hormonlu gıdası vardır herhalde. Ancak ne yazık ki yeni alışkanlıklar edinmemiz gerekecek. Zira bundan böyle yediğimiz pek çok şey GDO’lu yani Genetiği Değiştirilmiş Organizmalardan oluşacak. 26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazetede GDO’lu ürünlerin ithaline izin verildi yayınlandı. Daha önce ülkeye genetiğiyle oynanmış ürün girmiyor muydu sanki? Giriyordu. Mesela mısır olarak (Bu en favorisi), mesela pamuk olarak,… Bir de hazır gıda maddelerinin (örn: çikolata, şeker) bileşenleri arasında yer alan soya lesitini olarak. Ki bu maalesef, zaman zaman el boşluğundan okuduğum bazı gıda maddelerinin ambalajlarındaki o bit gibi yazılardan kulağıma pek de yabancı gelmeyen bir bileşen…
Aklı başında tüm dünya ülkelerinin köşe bucak kaçtıkları bir üretim sistemini sessiz sedasız bağrımıza bastı hükümet. Neymiş dünya açmış, karnını doyuracakmışız. Yahu bizim doğal kaynaklarımız bize yetiyor. Artan olursa onla da dünyayı doyurmak için kendi çapımızda bir katkıda bulunuruz elbet. O kadar nankör değiliz. Gerçekten işin içine hiçbir bürokrası katmazsak verilecek cevabımız bu olmalı. Ancak madalyonun diğer yüzü var ne yazık ki.
Birilerinin para kazanma hırsı o kadar başlarına vurmuş durumda ki kıçlarından element uyduruyorlar resmen. Türkiye’de dört beş yıl önce gündeme gelmiş bir konuydu bu GDO sistemi. O zaman ülkeye girmesi söz konusu bile değildi. Uzaktan uzağa “Vah vah tüh tüh” diyorduk. Başımıza geleceklerin ilk habercisi meclisin “Tohumculuk Yasası”nı onaylamasıyla başladı. Çiftçi kendi tohumuna sahip çıkamaz oldu. Yani bu sene ektiği salatalığı seneye aynı tohumlarla ekemeyecek hale geldi. Çünkü çiftçi kendine ait tohumları için birilerinden patent almak zorunda kaldı. Çünkü birilerine bir sonraki yıl ekeceği tohumları teslim ettiğinde o tohumların genleriyle oynandı. Tarım işini çiftçi değil büyük şirketler tekeline almış oldu böylece. Düşünebiliyor musunuz, sadece Türkiye’de üretilen bir ürünü ekmek için tohumunu yurt dışından ithal etmek zorunda bırakılmış olduk. Peki neden? AB uyum yasasına riayet edebilmek için!
E insanlık adına bu minik girizgahı attıktan sonra GDO’lu ürün yetiştirmişiz çok mu? Başımıza bundan sonra neler geleceği konusuna değinecek olursak:
- Meyve salatası hazırlarken armutun, elmanın, portakalın hangi genlerin bileşenlerinden oluştuğunu düşünerek kafa yormamanızı tavsiye ederim. Armutun ebeveyini yılan ya da fare falan çıkabilir.
- Ambalajlı hazır gıdaların içeriklerini okuyup ona göre alışveriş yaptığınız günleri mumla arayacaksınız. Zira patlıcanın, biberin bulunduğu reyonlarda “Bu ürün GDO’ludur” gibi bir uyarı ibaresine rastlayamayacaksınız. Çünkü devletimiz, haksız rekabeti hiç mi hiç sevmiyor. GDO’lusu dururken doğal olan patlıcanı almaya kalkarsanız, neme lazım.
- Einstein, “Arıların neslinin tükenmesi dünyanın sonunun geldiğinin göstergesidir” demiş. Yılan, çıyan, akrep, börtü böceğin neslinin tükenmesi neye işaret eder acaba? GDO’lu ürünlerin en önemli özelliği, tarlaya ekildiklerinde yanlarına hiçbir hayvan ve haşaratı yanaştırmaması. Böceklenmeyi önleyecekler akılları sıra… İyi de kendini böceklendirtmeden sağ salim ağzımıza düşmüş çileğin bize vereceği zarar neden hesaba katılmıyor? İnsanın dengesini bozduğun yetmedi, hayvanları aç bırakarak doğanın dengesini de bozdun.
- “GDO’lu ürünlerin, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaktır.” İçimize su serpildi. Bebekler sanki hep bebek kalacaklar. O bebek büyüdüğünde zaten tanışmayacak mı bu ucube ürünlerle? Bari bebekken de yemesine izin verin de bağışıklık sistemi güçlensin.
P.S: AB ülkelerinin yavaş yavaş yasaklamaya başladığı bu biyolojik tarım sistemi ileride kafadan bacaklı bir Türk neslini doğuracak gibi. En güzeli; bahçesi olan bahçesine, balkonu olan balkonuna kendi çiftliğini kursun. Son trendimiz, Fransız balkonu olanlar evlerinin bir odasını feda ediversin. Öyle oturduğunuz yerden Farmville oynaması değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder